Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GÜZEL ATLAR DİYARI

Resim
 Yüzyıllar boyunca hakkında pek çok hikaye anlatılan üç güzellerin en çok bilinen efsaneleri şöyledir; Kapadokya kralının güzeller güzeli bir kızı varmış. Bu kız gönlünü bir çobana kaptırmış. Ancak babası evlenmelerine müsaade etmemiş. Ancak kız sevdiği adamla evlenmek için bir yolunu bulup kaçmış. Velhasıl zamanlar geçmiş lakin babası izlerini bulmaları için  çobanın peşine taktığı askerlerinden yeni doğan torununun peşine de düşmelerini istemiş. Efsaneye göre ise ölmemeleri için bir mucize dileyen prenses, çoban ve çocuğun birer taşa çevrilmelerini dilemiş.  En önde duranın çoban, aradakinin çocuk ve en arkada yer alanın ise prenses olduğuna inanılmış. Bir başka efsaneye göre ise,  Aile ve bereketi sembolize ettiğine inanılan üç güzellere,  çocuğu olmayan ailelerin ziyarete gelerek  Peribacalarının yan tarafındaki yokuşu 7 kere inip çıkmaları ile çocuk sahibi olacağına inanılırmış.  Yine bu zamana kadar anlatılmış içli bir söylenceye göre ise, Zamanı...

MUNZUR GÖZELERİ- MUNZUR EFSANESİ

Resim
 Munzur, Tunceli ve Erzincan illeri sınırları içerisinde bir dağdır. Adı -ki ermiş demektir can suyu demektir.- Dersim de geçen Munzur Gözeleri Efsanesinin kahramanı olan Munzur'dan almıştır. Efsane kısaca şöyledir; Ovacık ilçesinde yaşayan bir ağanın Munzur adında bir çobanı vardır. Ağa günlerden bir gün Hac için Kâbe’ye gider. Hac da olduğu vakit de canı helva çeker. Çobanı Munzur da bunu hissederek evin hanımına “Ağamın canı helva çekiyor, helva yap da götüreyim.” der. Evin hanımı da herhalde canı helva çekti de utandığı için söyleyemiyor, diye düşünür. Velhasıl helvayı yapar ve güzelce tabağa koyup, gelip alması için Munzur'u çağırır. Munzur gelir helvayı alıp gider.  O sırada ağa Hac da namaz kılmaktadır. Namaz sırasında sağa selam verirken bir de bakar ki sağ yanında elinde bir bohça ile Munzur duruyor. Onu görünce çok şaşırır. Namazını bitirip ayağa kalkan ağa Munzur’a burada ne aradığını ve elindeki pakette ne olduğunu sorar. Munzur da ''Ağam senin canın sıcak...

"dünyaya alışan adam şiir yazamaz" demiş İsmet Özel.

Resim
başkalarının aşkıyla başlıyor hayatımız bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya aşka dair diyoruz ilk anı bu olmalı ilk önce damarlarımızda duyuyor çağıltısını uzak iklimlerin kokusu gitmediğimiz şehirlerin önceden bir baş dönmesiyle kabarıyor hafızamızda sonra ayrılıklar düşüne dalıyoruz bize ait olan ne kadar uzakta! diyor İsmet Özel Bir Yusuf Masalı şiirinde. Öyle alelade bir şeyler karalamış gibi değil de üç gün üç gece dirseklerini dayadığı masanın üzerinde uyumuş, uyanmış ve bir daha uyuyamamış gibi.  Biz ki ne zaman bırakırsak ardımızda ayrıştırılmış düşünceleri o vakit çalacak kapımızı farklı duygularda vücut bulmuş kederimiz. ''bakıp başkasının başkayla kurduğu bağlantıya... , Sanki bu sabah üzgün uyandım. Sanki bir kurt gelmiş bütün gece göğsüme çöreklenmiş de içimi kemirmişçesine bir duygu. Yemiş de bitirememiş gibi. Dilini bilmediğim ezgiler duymak istedi ruhum. Yani o kederi müziğiyle içime işletsin ama ben bilmeyeyim kime kin etmiş, kime kırdırmış serçe yüreğ...

İç konuşmaları-VII

Resim
 Hayatım inanılmaz değişiyor ama uzun bir süre daha içimde saklayacağım. Yeni insanlar, bana ait olan-olmayan mutluluklar ve güneşi başka şehirde doğurup bir başkasında batırmak ve asla paylaşılmayan fotoğraflar ve sorunlar ve iş hayatı ve kararsızlıklar ve ev içi kararsızlıklar ve yalnızlıktan şikayet etmeler ve ardı arkası kesilmeyen rakı sofraları ve tren biletleri ve konser salonları ve yıkanan bulaşıklar ve kesilen saçlar, armağanlar.. en yakın, en uzak. En geçmişi yarına taşımak ve anlamı olan-olmayan milyonlarca cümle kurdum ve bu yıl karabasan gibi ruhumu emdi ve daha kötü ne olabilir dediğim her an berbat şeyler oldu. Yanlış anlamalar, en yakınlarının bile arkandan konuşup yüzüne gülmesi ve kendi evinde misafir olmak ve hayal kurmayı ertelemek. İzlenmeyi bekleyen filmler listeni henüz başarı ile sonuçlandıramamak. Sürekli ama sürekli aynı yemekleri yemek, aynı giysiler, aynı ezgiler... Ama özlemek. Deli tayların yüreğinde dört nala koşması gibi özlemek. Ve bir insanı, bir ...

AYGÜL

Resim
  Şehirlerin gölgesinde bir ücrada idi köyüm. İlk yaşım, ilk düşüm. Gözlerimi açtığım bu bozkırın, bu evrendeki tek dünyevi cennet olduğuna yemin verirdim. Adım Aygül . Rahmetli babam koymuş adımı. Daha dün gibi adımı çağırışı… ‘ay’ın gülü, gönlümün gülü, Aygül!’  Gevaş’ın köylerindeki kızların, ay ışığında çok kaldıkları için ay yüzlü olduklarını anlatırdı nenem. Bileydim bugün cehenneme dönecek dünyam lanet ederdim yüzümün pakına! Ben Aygül.  Ay güzeli, baht karası… Babamın tabutunu koydular avluya. Evden son kez çıkacaktı babam. Son kez? Son ha! Ne de uzun boyluydu. Omuzlarına alır, dere boyunca koştururdu beni. Hasat vakti tarlaya giderdik, kara batardık, elma toplardık dalından. Heybetli adamdı. Köşeden kahveye dönen yolu yürüdüğünde sokağa bir tenhalık çökerdi. Masasına oturan destur çekerdi. Korkuları kadar saygıları da sevgileri de büyüktü şüphesiz. Şimdi, gölgesine sığınmış adamların omuzlarında geçiyordu o sokaktan. Avlunun köşesinde Ziya Emmi cigarasını ...

Hüseynik

Resim
1892 senesinde Harput Posta Müdürü olan Akif yakışıklı, mert ve herkes tarafından sevilen sayılan biriymiş. Hüseynik'te yani bu günkü Ulukent'te oturur, sabahları Saray Yolu ile Harput'a çıkarmış. Her gün Hüseynik'ten Harput'ta görev için gidip gelen Akif'i görebilmek için şehrin genç kızları adeta yolunu gözlerlermiş. Ancak Akif'in meftunu olduğu kadın Atik Hanım imiş. Atik Hanım güzeller güzeli bir kadınmış lakin evliymiş. Akif derdinden her gece sabahlara kadar içermiş ve sabahın seher vaktinde yola düşer Atik Hanım'ın evinin çevresinde gezinir, onu bir an olsun görmek için beklermiş. Velhasıl günler geçmiş, geceler geçmiş. Günlerden bir gün Akif yine Atik Hanım'ı görmek için Hüseynik'ten Harput'a çıkarken o dik yolda kalp krizi geçirmiş ve vefat etmiş. Akif'in vefatı çok büyük üzüntü yaratmış. Bütün Harput halkı ve özellikle sevdalıları arkasından günlerce gözyaşı dökmüşler. Bu ölümün üzerine de Saçlızade Hacı Vehbi Efendi bu türküyü ...

YEDİ UYURLAR MAĞARASI (ASHAB-I KEHF)

Resim
Yedi Uyurlar efsanesi,  Anadolu’da yüzyıllardır kulaktan kulağa dolaşan bir hikayedir. Milattan sonra 2. yüzyıl başlarında putlara tapmayı reddettikleri söylenen 7 gencin, sığındıkları mağarada 309 yıl uyudukları rivayet edilir. Bu mağara Mersin'in Tarsus ilçesinde bulunmaktadır. Ashab-ı Kehf Mağarası, Kur'an-ı Kerim'in Kehf Suresi'nde bahsi geçen mağara olarak bilinmektedir. Mağara, diğer semavi dinlerin kitaplarında da yer almasından dolayı hem Hristiyan hem Müslümanlar tarafından kutsal sayılıyor. Halk arasında "Yedi Uyurlar Mağarası" olarak da bilinen mağara dua edip, dilek tutmak isteyen ziyaretçilerle dolup taşıyor.  Bu efsanenin farklı versiyonlarını da bulunuyor. Anlatılan her hikayede hükümdarlar, mekanlar, uyuma süreleri ve yaşanılan mekan farklılık arz ediyor. Gelelim Yedi Uyurlar efsanesine; Takyanus adındaki bir kralın hükümdarlığı döneminde Afşin’de yaşadığı rivayet edilen gençler sarayda görevliymiş. İşleri dolayısıyla krala oldukça yakın olan...