Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İç Konuşmaları - I

Resim
  Nedir insanı ayakta tutan? Yığılacak bir yer bulamaması mı?  Kalabalık bir caddede nereye yetişmeye çalıştığını bilmediğim bir insan güruhunun içinden sıyrılarak yürümeye devam ederken, insanların yüzüne baktım. Yüzünde korku olan insanlar, gözlerinde gözyaşı bulutları taşıyan insanlar, telefonun ucunda güzel bir söz ya da haber aldığı şüphesiz ki neşesinden belli olan insanlar ve tepkisizler. Donuk, metalik bir soğukluk yüz hatlarına yapışmış sanki.  Hiç tanımadığın insanların yüz hatlarına bakabilmek mümkünken kendini görememesi insanın -her manada görememesi kendini insanın- farkındalıksız bir yaşamın devamlılığına sebep. Acaba yolda ağlamak kadar inciten bir başka ağlama metodu var mıdır? Sanmam. Ama ansızın yol ortasında ağlatır seni burnunun direğini sızlatan şey her neyse. Ve sen en alakasız sokağı dönerken durup olduğun yerde, dizlerinin üzerinde ve dizlerinin bağı çözülerek ağlamaya başlarsın. Yine insanlar gelir insanlar geçer yanından. Bu kez senin gözlerini...

Kanadın da kaderi kırılmak,

Resim
Dizlerini karnına çekip ellerinle sarmışsın, Gece üç, dört  Bir günün değil bir yaşamın yorgunluğu bu. Öyle uyuyarak da geçmiyormuş üstelik. En hazırlıksız anda yüreğine görünmez bir bıçak sızısı saplayabiliyormuş.  Konuşan bir zihne sadece susmak fayda etmez. Bazen daha çok konuşup, o ne dediğini bilmeyen sesi bastırmak gerekir. Bu gerçek bir yaşam yorgunluğu olabilir mi peki? Olabilir. Herkesin sınavı kendine özgü. Herkesin yükü kendine ağır. Durup karşısında, canı acıyanın acısını hafife almak ancak acizlere yaraşır.  * Anlatmam derdimi dertsiz insana, Dert çekmeyen dert gıymetin bilemez Kendini sevmek uzun bir yol, yolculuk etmesi çetin bir yol. Bu sebeptir ki her zaman insanın insana sevgisini kutsadım. İnsanın kendini sevmesi bile bu kadar zorken, dedim. Dünya üzerinde bir benzeri daha olduğuna inanmadığın birini sevmek müthiş bir cesaret! Kendinde tahammül edemediğin ne varsa baş göz üstüne diyorsun. Bir başkası yapsa aynı davranışı saniye düşünmeden yoldan saparı...

"To you."

Resim
Hepimizin yüreği bir penceresiz ev, başka da bir şey değil. Evet, evlerimizin pencereleri yok ve bu yüzden içeri gün ışığı giremiyor. Ancak evimize aldığımız insanların saçtığı ışık kadar aydınlığa mahkumuz. Işığa ve ışık saçmaya meyilli  evlerimizin içerisinde bir yaşam mücadelesi veriyoruz. Belki penceresi yok, belki hepimizin ışığı bir olsa dahi zaman zaman karanlıkta kalıyoruz ama duvarları beyaza boyamak da mümkün geliyor bana. Rutin dünya yorgunluğu gözümüzde devleşen bir bıkkınlık bulutu. Sıkışıp kaldığımız ne varsa boğazımızda düğüm. Bizi kenara sıkıştıran yine biziz, bir başkası değil. O sebeptir ki insan evinden çıkar, çevreden kaçar, sıra dağları aşar ama kendi zihnini yanında götürdüğü sürece kendinden kaçamaz. Yine de başka bir yerde uyuma düşüncesi arındırır bizi kendi karanlığımızdan. Şimdi gitsem, temiz bir çarşaf serseler yatağa, öylece uzanıp bana ait olmayan bir çatının altında kuş uykularına yatsam.. Kıvrılan düz bir köy yolunda, elimdeki ağaç parçasını yerde sü...

Uğramaz olmak,

Resim
İçine doğduğumuz evlerden çıkıyoruz da o evler bizim içimizden çıkmıyor. Öyle zamansız bir sürüklenme ki bu ucu bucağı olmayan açık bir denizde amansız bir dalgalanma sanki. Ara ara durulan bu deniz göğsümü genişletiyor.  İnsanla insan arasındaki meselenin kilometrelerle ölçülemediği bir vefa çağı bu. Yola çıkmak için attığın o ilk adımın yükünü seninle paylaşmak isteyenlerin çağı. - hâlbuki biz durmaksızın yürüyoruz bu tanıdık yollarda- Sonra dedim ki, hayat yeniliğe gebedir. Yeni sevinçler doğurmak mümkün. Yol ayrımlarında denk geleceklerimizdedir belki de yolun amacı. Bazen amaç için çıkamazsın yola, çıktığın yol seni amacına götürür. En zor olan o ilk adımı atmaktır. İlk adımını kapının eşiğine attığın an çıktın oradan. Ve çıkınca anladın, yolun üzerinde olmak yolu yürümek değildir. Yürüdüğün yolda yanından eksilenler olacaktır, sana yetişemeyenlerle senden vazgeçenlerin arasında bir yerde; iyiyle kötünün tam ortasında, yani arafta. Yalnız yürüyen kendi türküsünü tuttursun. Kal...

İç Gülüşmeleri

Resim
 Önce ölümün hayırlı ve kolay olanını diledim sonra nasibin. Önce ölmekten korktum sonra sevmekten. Sevmek yanlış insanı seçtiğinde yüktür, ama ölmek; doğru insan seni almaya geldiğinde yüreğine karanlık bir korku saplar. Doyamadan kavuşamamayı sırtına bir çuval taş yükler gibi yükler de sen o bir çuval taşı taşımış kadar güç kaybedersin, -mecalsizleşmek desinler adına-  Ölümü kabulleniş, akşam güneşinde gökyüzünü cümbüşe çeviren bir renk bloğu gibi sakinlik nakşeder.  Geç kalmaktan korkan geç kalır, korkma! Sabırla ama gücümü her geçen gün kaybederek bekliyorum. Bu umut gülümsememin kenarına bir kuş konduruyor. Bu umut pencerelerimin pervazlarına kasımpatılar dizdiriyor.  Yurdundan göç etmiş bir leylek telaşı kanatlarımda; hâlbuki nereye göç etse nafile. İnsanın yurdu kendini üzmekten korkanın yüreğidir. Ait olduğun yeri bulmak ancak o zaman mümkündür. En güzel yolların, en serin suların, en ulu çınarların gölgesi seni bir avuç içi kadar çekemez kendine.  Ardın...