"To you."

Hepimizin yüreği bir penceresiz ev, başka da bir şey değil. Evet, evlerimizin pencereleri yok ve bu yüzden içeri gün ışığı giremiyor. Ancak evimize aldığımız insanların saçtığı ışık kadar aydınlığa mahkumuz. Işığa ve ışık saçmaya meyilli  evlerimizin içerisinde bir yaşam mücadelesi veriyoruz. Belki penceresi yok, belki hepimizin ışığı bir olsa dahi zaman zaman karanlıkta kalıyoruz ama duvarları beyaza boyamak da mümkün geliyor bana.

Rutin dünya yorgunluğu gözümüzde devleşen bir bıkkınlık bulutu. Sıkışıp kaldığımız ne varsa boğazımızda düğüm. Bizi kenara sıkıştıran yine biziz, bir başkası değil. O sebeptir ki insan evinden çıkar, çevreden kaçar, sıra dağları aşar ama kendi zihnini yanında götürdüğü sürece kendinden kaçamaz. Yine de başka bir yerde uyuma düşüncesi arındırır bizi kendi karanlığımızdan. Şimdi gitsem, temiz bir çarşaf serseler yatağa, öylece uzanıp bana ait olmayan bir çatının altında kuş uykularına yatsam..

Kıvrılan düz bir köy yolunda, elimdeki ağaç parçasını yerde sürüyerek yürümek nasıl iyi gelirdi. Hele bir de güzse mevsim, yağmurların topraklarına kavuşma vakti geldiyse, ayağına dolanan taşın bile bir amacı olduğuna ikna ettiysen kendini.. Hem kim bilir belki o ıssız çalılara türküler bile söylerdim. Belki su içmeye gelen atlara, göç eden kuşlara denk gelir iç çekerdim. 

Dünya bize rağmen gösterişli bir güzelliğe sahip, derdim. Varlığa ve yokluğa ve yeşilin, sarının, morun dünya üzerinde var olduğu binbir çeşit tonuna, ve kötülerin kuytularda iyileri boğmaya çalıştığı düzenin taş aralarından boy veren tek bir yonca dalına. Belki de şükür ederdim. Uğruna şükür etmeyi unuttuğum ne varsa, tek tek, şükran duyardım..





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,

Tanıdığım bir ağaç var,