Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KARACAOĞLAN

Resim
  Aslen adı Hasan'mış. Daha bir yaşına basmadan anasız öksüz kalmış. Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Kozan derebeyi tarafından askere alınmış. Bir daha da dönmemiş. Hasan bir başına ortalıkta kalakalmış! Annesi “Karaca” diye severmiş Hasan'ı. Bu evsiz ocaksız kalan çocuğa köyde Osman Ağa sahip çıkmış. Ona babalık edip büyütmüş. Yaşı on sekize geldiğinde ise Hasan'ı köyde kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş. Lakin Karacaoğlan  bu dilsiz kızla evlenmek istememiş. Ama bu düşüncesini çok sert bir adam olduğu için babalığı Osman Ağa’ya da söyleyememiş. Tek çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Düğün hazırlıkları yapılırken gece vakti kimselere görünmeden köyden kaçmış. Karacaoğlan dağlar aşmış, tepeler aşmış, nereye gittiğini kendini de bilmeden  durmadan yürümüş…   “Yola Çıkarken bütün obası başına birikmişti. Gitme demişlerdi. Gurbet elin kahrı zehirden acıdır. Aşıkta olsan gitme. Başında kavak yelleri gelir geçer Obamızı bırakma gitme demişlerdi...

BAŞLASIN ULULARIN DİVANI

Resim
 Yüzyıllardır üzerinde yaşadığımız topraklarda çok iz bıraktık. Gül dalında biten diken de bizdik goncasına ağıt yakan bülbül de. Bu cihan-ı vahdette; Hz.Nuh'u tufandan, Hz.İbrahim’i ateşten, Hz. Yusuf'u kuyudan kurtaran Allah bize de hayat yolları bahşetmiştir. Bu yollardan biri olan inançlar uğurunda düzen tutarız. Ben size kendi yolumun yamacında duran ulu kavaklar altından ses olayım; Ateş kelimesinden gelen  Alevilik  Ali’ye bağlı olan, onun yolundan gidenler anlamını taşımaktadır. Alevilik inancının temeli insanlık üzerinedir. İnsanı Hak’tan bir nefes taşıdığı için kutsarlar. Hz.Ali’den sonra Aleviliğin en önemli isim olan Hacı Bektaşi Veli'yi, Anadolu’ya güvercin kılığında gelmiş ulu bir bilge insan olarak kabul etmişlerdir. Hünkar Hacı Bektaşi Veli 13. Yüzyılda Nevşehir’de yaşamış ve burada dergahını kurmuştur. Alevilik inancında yazılı gelenek yerine aşıklık geleneği vardır. Aşıklık geleneği, süre gelen zaman içerisinde temelini oluşturan aşıkları Seyyid İmâ...

AĞRI DAĞI EFSANESİ

Resim
 Sanki bir tank çıkıp geliyor bir ağıttan.. bir sürü çiçeğin üzerinden geçiyor da koşuşan atlar görüyorum; hırçın, ürkek, cesur... okurken bir cura tınısı kulaklarımda..öyle ki damağımda bıraktığı acı bir tat var. * ‘’Şu insanlar, şu dünyada var oldukça her şeye akıl erdirecekler, kartalın uçuşuna, karıncanın yuvasına, ayın, günün doğuşuna, batışına, ölüme, kalıma, her şeye akıl sır erdirecekler. Karanlığa ışığa, her şeye, her şeye akıl erdirecekler, tek insanoğluna güçleri yetmeyecek. Onun sırrına ulaşamayacaklar.’’ Zamanlardan bir zaman imiş. Ağrı'nın yamaçlarındaki köylerden birinde Ahmet adında yiğit bir genç yaşarmış. Bir gün bir kır at gelmiş Ahmet’in kapısına durmuş.  Öyle güzel bir at imiş ki yelleri rüzgar estirir ak bedeni göz kamaştırmış. Köyün bilge dedesi Sofi varıp Ahmet’in kapısına gittiğinde kır atı görmüş ve gördüğü ilk anda bilmiş ki bu at Hak’tan yadigardır! Ağrılı insanlar sahipsiz ve sebepsizce bir at gelir de kapınızda durursa bu atın Hak’tan geldiğine ...

ANAVARZA KALESİ EFSANESİ

Resim
Çukurova kuraklığında büyümüş çocuklardandım. Üzerinde güneş batmayan şehrinde doğmuş, büyümüş günü gelince veda etmiş genç bir kadın olarak dönüp ardımda bıraktığımda bugün üzerinde denge sağlamaya çalıştığım bu çağa ne güzel masallar, efsaneler dinleyerek geldiğimi anımsadım. Bugün size içlerinde beni en çok etkilemiş olan efsaneden bahsetmek istiyorum. Yaşar KEMAL çocuklarının aşina olduğu bir efsanedir ‘Anavarza Kalesi’ . "Adana'nın Kozan ilçesinin Dilek kaya Köyünde yer alan Anavarza Antik Kenti Çukurova'nın tam ortasında yer almaktadır. Bazı kaynaklarda ve ağızlarda “Kilikya’nın Efesi” olarak adlandırılmaktadır. Kale yalçın bir kaya üzerindedir. Şehir kalenin eteklerine kurulmuştur.’     Bugün şehir ve kale kalıntıları  halen ayakta durmaktadır. Bu tarihi kalıntının güzel de bir efsanesi vardır.      Vaktiyle  Anavarza  çok mutlu bir şehirmiş, halk huzur içerisinde yaşarmış. Anavarza Kralının güzeller güzeli bir de kızı varmış. Bu kı...

SARIKIZ EFSANESİ

Resim
Çanakkale semalarına yol alalım.. Kaz dağlarının heybetli  (!) görüntüsü gelsin gözlerinizin önüne.. Seneler seneler evvel önce Çanakkale’ye bağlı Ayvacık'ın bir köyünde ailesi ile yaşayan güzel kız küçük yaşta annesini kaybeder. Babası, annesine olan; zamanın gerisinde bıraktığımızı iyiden iyiye tescilleyecek   büyük sevgi ve sadakatinden olacak ki kızını da alıp bu köyden   Kaz Dağlarının eteğindeki Kavurmacılar köyüne göçer. Seneler seneler geçer adına Sarıkız dedikleri bu güzel küçük kız büyür ve güzelliği dillere pelesenk çağa gelinir. E haliyle babası da yaşlanır. Aklında hep hacca gitme fikri olan babasının bu isteğini yerine getirmesi için Sarıkız   onu teşvik eder. Babası kızını komşusuna emanet eder, hacca gider. Tabi o zamanlar hacca gitmek şimdiki gibi değilmiş, belki altı ay, belki de daha fazla zaman alırmış ve   yaya olarak gidilirmiş. Babası hacca gittikten sonra, köyün delikanlıları fırsatını buldukları ilk anda Sarıkıza talip olmuşlar....

ARTOS DAĞI VE AKDAMAR KİLİSESİ

Resim
  Hayattan derya deniz bir beklentim yok. Aslını isterseniz bu yaşa kadar da hiç olmadı. Daha 6 yaşında saçlarını çilli yüzünden elinin tersi ile iten bir kız çocuğu iken bile zamanenin bebek klişesine karşı gelir; annemle yengemin iki gece uğraşıp didinerek elleri ile diktikleri bez bebeğimle köyü tavaf ederdim. Daha 6 yaşındayken güzelliğin emekten geldiği özüme nakış nakış işlenmişti.. derken zaman geçti atadan yadigar köy topraklarında düşe kalka, hayvanların peşinden koşup karpuz tarlalarını talan ede ede büyüdük..hala yağmurun pencereyi okşayan sesi ile odun sobası çıtırtısının eşsiz düeti kulaklarımda.. dedim ya büyüdüm, büyürken de birbirinden büyüleyici efsanelere kulak verdim. Yaş alarak elde ettiğim özgürlüğümde de gidip bu diyarları keşfetmek istiyorum. Benimle Van'a gelmek istemez misiniz? Bu sefer rota Van'a! Artos dağının eteklerine çıkacak ve görkemli Akdamar Kilisesinin Van gölüne yansımasını seyreyleyeceğiz!   Artos! Derler ki  vakitlerin birinde i...

İç Konuşmaları IV.

Resim
 (*)"Birini çok sevmek gibiyim" öyle alelâde, öyle yarım yamalak. Ne gidebiliyorum ne kalmak konusunda bir uyumum var. Bugün Tanrı kucaklıyor öksüz kızını. Iç çekişlerim ümitli. Kulaklarımda dilini konuşamadığım bir ezgi dolanıyor.Bir acı harman oluyor tenime. Yollar boş, henüz kimsecikler gözlerini açmamış yeni güne. Üstümde hep bir şeyleri unutmuştuk tedirginliği. Bir çok kez ceplerimi kontrol ediyorum. Kafamı bir türlü toparlayamıyorum. Kepenkleri kaldıran mahalle esnaflarının yanından geçiyorum. Başımı hafifçe eğerek selam duruyorum. Her şey çok ağır diyorum, havaya bir ağırlık hakim. Kış desem değil, güz desem değil. Tuz katık etmişler sanki bala. Canım bedenimden çıkacakmışcasına kanım çekiliyor. Bilmelisin ki sadece sarılmak istiyorum Tanrı. Lütfen kucakla beni! (**) ''Eyvah ne yer, ne yar kaldı gönlüm dolu ah u zar kaldı." Söğüdün dalında mor erşap. yel silsilesi tarumar etmiş ovayı. Deyiver bana da, dem-i devran da gurbette düşün nedir? Gidememek de eş m...