ARTOS DAĞI VE AKDAMAR KİLİSESİ

 

Hayattan derya deniz bir beklentim yok. Aslını isterseniz bu yaşa kadar da hiç olmadı. Daha 6 yaşında saçlarını çilli yüzünden elinin tersi ile iten bir kız çocuğu iken bile zamanenin bebek klişesine karşı gelir; annemle yengemin iki gece uğraşıp didinerek elleri ile diktikleri bez bebeğimle köyü tavaf ederdim. Daha 6 yaşındayken güzelliğin emekten geldiği özüme nakış nakış işlenmişti.. derken zaman geçti atadan yadigar köy topraklarında düşe kalka, hayvanların peşinden koşup karpuz tarlalarını talan ede ede büyüdük..hala yağmurun pencereyi okşayan sesi ile odun sobası çıtırtısının eşsiz düeti kulaklarımda.. dedim ya büyüdüm, büyürken de birbirinden büyüleyici efsanelere kulak verdim. Yaş alarak elde ettiğim özgürlüğümde de gidip bu diyarları keşfetmek istiyorum.

Benimle Van'a gelmek istemez misiniz? Bu sefer rota Van'a! Artos dağının eteklerine çıkacak ve görkemli Akdamar Kilisesinin Van gölüne yansımasını seyreyleyeceğiz!

 

Artos!


Derler ki  vakitlerin birinde iki yel silsilesi var imiş.  doğu yelleriyle batı yelleri.. rivayet o ya! bu iki yelin araları açılmış.her gün bu iki yel kudretli fırtınalarını alıp Artos dağının üzerinde karşı karşıya gelir ve kavgaya tutuşurlarmış. Tozu dumana katmak deriz ya göz gözü görmez imiş! Yüce Artos (Artos Baba) daha fazla bu durumun sürekliliğine katlanamamış olacak ki bu yeller kavgasına bir son vermek istemiş. Doğu yelleri ile batı yelleri Artos dağına gelmişler velhasıl bu buluşma sonucu durum nihayete ermiş ve  aradaki düşmanlık son bulsun diye  ortak bir çatı altında aile olmaya karar vermişler. Ve doğu yeli kızını batı yelinin oğluna vermiş. Kız ay ışının en keskin olduğu vakit Artos dağına gelmiş – batı yelinin oğlu da güveyi!- ancak gelin dağa gelirken Gevaş'ın damlarında yatan kızlar, gelinin yüzünü ay ışığında gördükleri için batı yelinin oğlu: "Yüzünü benden evvel el gören kızı ben kendime karı(!) diye almam" diyerek kızla evlenmekten vazgeçmiş. Ne söylendiyse de fayda etmemiş. Bu durum karşısında bu  yeller tekrardan bir araya gelmiş bir kurul oluşturulmuş bu kurulun toplantısına  Ay da davet edilmiş. Ay, "gelinin yüzünü önceden gördüm. Gevaş kızları da benim ışığım sayesinde gördüler" demiş. Velhasıl kızlar kendi gözlerinin ışığı ile doğrudan görmediler gerekçesi ile ‘el gördü’ sayılmaz denilmiş ve düğün alayı yeniden kurulmuş. Ancak Ay, kendisini dara düşüren kızlara ah etmiş;

"Yel gibi duyulmadan, elma gibi soyulmadan, ay gibi batmadan, boran gibi ulumadan ev bulamayasınız" demiş.

Derler ki o günden sonra Gevaş kızları ev kuracak  yiğit bir delikanlı bulamamışlar.  Asırlar geçmiş lakin Ay’ın öfkesi dinmek bilmemiş. Bugün hala Van'ın Gevaş ilçesindeki kızları ay ışığında çok kaldıkları için hep "Ay Yüzlü" olduklarına olan inanış devam etmekteymiş.

 

Şimdi tekrar sorsam size. Benimle Van'a gelmek istemez misiniz?

 

İnsanların konfor ve lüksün peşinden koştuğu şu çağda yanına peksimet, matara ve çadırla dağ arşınlayacak insana denk gelmekte oldukça hülyalı kabul! Lakin Artos’un eteklerinde ayın şavkı Van gölüne vurur iken tam karşımızda yıllara meydan okuyan Akdamar’dan da bahsedebilirdik!!

 

Akdamar Kilisesi!


Çok eski çağlarda Van diyarında bir keşiş yaşamaktaymış. Ve bu keşişin Tamara adında güzel bir kızı varmış. Güzelliğin de özel olduğu bu çağlarda bu güzel kızı gören gördüğü anda kalbinden vurulurmuş. Bu güzel kız ona hayran bu kadar yiğit gencin arasından gönlünü Van’ın en yiğit Kürt gencine kaptırmış. Bu iki sevdalı bir müddet gizli saklı bir şekilde buluşmuşlar. Bu buluşmalar zaman içinde yöre halkı tarafından duyulmuş ve dilden dile dolaşmış. Güzel Tamara’nın babası bu durumu duyunca deliye dönmüş ve kızını bu sevdadan vazgeçirmek için elinden geleni yapmış.

Bir Ermeni kızı nasıl olurmuş da bir Kürt gencine aşık olurmuş!!

Ancak babası ne dediyse de kızını bu sevdadan döndürememiş. Kızın  vazgeçmemesi üzerine Van Gölü’nün ortasında bulunan Akdamar Adasında bir kilise yaptırmış ve kızını da alarak bu kilisede yaşamaya başlamış. Ancak bu durumda bu köklü aşka engel olmaya yetmemiş. Aralarında gaz lambası ile bir haberleşme şifresi oluşturmuşlar. Eğer Tamara gaz lambası yakarsa genç koskoca Van gölünü hiç gözünde büyütmez ve onu görmek için gölü geçer sevdiği kadına gelirmiş. Zamanla bu durumda gözlerden kaçmamış olacak ki Tamara’nın babasına haber gitmiş. Bu yiğit genci tuzağa düşürmek isteyen keşiş fırtınalı bir günde gaz lambasını yakmış. Genç bu durum karşında şaşkınlığını gizleyememiş, "Nasıl olur da Tamara beni bu fırtınalı havada çağırır"!

Ancak onu çağıran kadın, uğruna insanlara, dağlara, göllere kafa tuttuğu Tamara olunca ne olursa olsun onun bu çağrısına göle girerek cevap vermiş. Elbette güçlü fırtına ile hırçın sulara gücü yetmemiş ve son nefesini verirken şöyle demiş; "ah Tamara" 

Gencin cansız bedeni Akdamar Adası'na vurmuş. Sevdiği adamı gören güzel Tamara feryat etmiş, ağıtlar yakmış. Acısı bedenini saran ruhunu teslim alan genç kız kendini Van Gölü’ne atmış. Bu coğrafya üzerinde kavuşamayan iki gencin Van gölünün suları altında kavuştuğu rivayet edilmiş.

Çünkü sevenler burada ya da olduğunu umut ederek inanç beslediğimiz bambaşka diyarlarda muhakkak buluşurlar..

*

Velhasıl o acı günden sonra ada Ah Tamar ismi ile anılmaya başlamış. o günlerden günümüze dek anlatılarak gelen bu efsane sebebiyle adanın adı Ahtamar iken zaman içinde dil ve anlatış değişimi ile günümüze Akdamar olarak gelmiş. Ve bu hikaye Ermeni şair Hovhannes Tumanyan anlatımıyla efsaneleşmiştir.

Hovhannes Tumanyan ‘Ahtamar’ şiirinde şöyle der;

 

Sonsuz sularda kayboldu
Şaşkın,cesur genç aşık,
Rüzgarlarda tek bir ses var:
İniltiler:"Ah! Tamar! ..."

 

*

Üzerinde ayak izlerimizin olduğu şu kara toprak , şu derin su, kör karanlık, yüce dağlar! kimlere mezar kimlere mazi bilinmez.. Bu coğrafyanın gidemediğimiz her karış toprağında, her kör noktasında esir olmuş efsanevi hikayeler ve bu rivayete vakıf olan siluet kahramanlar biz okudukça,dinledikçe, anlattıkça var olmaya devam edecekler.. Van’a benden evvel varanlar, 

Artos’a, Tamara’ya bin selam etsinler!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,

Tanıdığım bir ağaç var,