Geride kalanlara,
*Ölenler ölümü bilmez, ölüm kalanlar içindir.
El el yürüdüğümüz yol ağaçlarla ve mezarlarla bezeliydi ama bu o an yapabildiğim tek şeydi; babamı tutmak ona tutunmak. Henüz avucumun içinde tutabiliyorken elini büyük bir nefes ve şükür çektim. Babamı aynı yerde aynı acıyla ikinci görüşümdü bu. İkimizde ahşap oymalı, varlığı bir asır gibi eski büyük bir kapının yüzümüze kapandığını biliyorduk. Toprak sevdiğimiz insanların bedenlerini bizden saklıyordu. Onları gömmüyorduk, onları toprağa saklıyorduk. Zamanı gelen gidip bu saklanma oyununa dahil oluyordu. Zaman hem çok ağır hem çok hızlıydı bu sabah. Babaannemin evine son kez gelmesini beklerken dakikalar geçmiyordu sonra saniyeler içinde defnettik. Babaannemi kaybetmek babamı eksik bırakacağı için müthiş bir acı hissediyordum. Babaannemi kaybetmek çocukluğumuzun çatısını bizden alacağı için müthiş bir acı hissediyordum. Her santiminde çocukluğumun ayak izleri vardı o avluda. Yine bir sürü masa ve sandalye dizmişlerdi o avluya. Yine kocaman bir çadır çekmişlerdi evimizin önüne. Yüzünü tanıdığım adını bir türlü hatırlayamadığım nice insan boyunlarımıza sarılıp acımızı paylaştı bizimle. Geçip bahçemizde oturdular. Az önce hayatımızda kalan son değeri toprağa saklıyorduk şimdi ise hepimiz dört bir yandan yemek dağıtmaya çalışıyorduk. Acı bizimdi, ölüm bizim ama oturacak bir masa bulamamıştı amcalarım. Annelerinin yemeğini bir köşede durmuş acıdan derman kalmamış ayakları üzerinde yiyorlardı. Dedim ki, gerçekten son bir derman kalmış demek ki dizlerinde! Yoksa insan nasıl durur da ayakta yer annesinin cenaze yemeğini. Elbette bir güç üflenmişti insanın ruhuna. Dağların taşların taşımadığı ölümün acısını taşıyabilmek gücü insana bahşedilmişti. Dualar okundu, yemekler yenildi, bütün gelenler gitti, telefonlar azaldı biz bir avuç insan başbaşa kaldık o bahçede. Her birimiz başka bir evden başka bir hayattan başka bir şehirden çıkıp gelmiştik. Birbirimizi özlemekle acımızı paylaşmak arasında bazen ağlatan bazen güldüren sohbetler ettik. Dönüş vakti geleni kucaklayıp, bir daha kim bilir ne zaman görürüm diyerek sıkı sıkı sarıldık.
Babamı çocukluğunun, gençliğinin geçtiği, çocuklarının doğduğu, annesini babasını yitirdiği o evde bırakıp çıktık yola. Biz sadece çocukluğumuzu gömdük o bahçeye babam ise sevdikleri.
Yorumlar
Yorum Gönder