Tanıdığım bir ağaç var,

Çiçeğe "unutmabeni" ismini veren insanoğludur inceliğe olan inanca tutulduğum dal. Hâlbuki ne kadar zor inceliğin dengesini koruyabilmek.

Beklentilerini ve duygularını taşıyabilmek.

Bazen kendini bazen de dünyanı var edenleri sırtlayabilmek, 

Olanı olduğu gibi aktarabilmenin çabasını vermek insanoğluna, 

Tanrıdan dilemek seni duymasını, seni anlamasını, seni pamuklara sarmasını.. -İstemenin sınırsızlığına inanarak gönlünü ferahlatarak-

Bütün bunları zihnimin kalabalığı ile konuşurken, kafamı kaldırıp yolun karşısına baktım.

Çırılçıplak duruyordu karşımda. Halinden memnun değildi. Çünkü kendi tercihi olmayan bir sonucun üzerinde yarattığı ağırlığı taşıyordu.

Sonbaharda yapraklarını çok döktüğü için bu büyük ağacın tüm dallarını budamışlardı. Çünkü yazın o ağacın gölgesinde serinlediklerini, güzün ilk günleri gelir gelmez unutmuşlardı. Yeşil renkleri sarıya dönüp birde yerlere dökülen yapraklarını toplamak zorunda kaldıklarında; güzün de gelip geçici olduğunu göz ardı edip kesmişlerdi dallarını. Oysa ne kalmıştı şurada bahara. Güzel olanın da vardı elbet bir çirkinliği. Aynı insanoğlu tahammülü bilmemenin bencil dallarına da böyle tutunurdu.

Dünyada kapladığımız alan bir sandalyeden fazlası değildi oysaki. Bak işte şu sandalyenin üzerine oturup ayaklarımı kendime çekebiliyorum. Ruhumun tüm sancılarını, varoluşumu adadığım ve benliğimi var eden tüm elementleri nefesime sığdırdığım yetmezmiş gibi kendimi de şu köşede duran sandalyeye sığdırabiliyordum. Bir yere ait olduğunun göstergesi değildir elbet bulunduğun yerin şeklini alabiliyor olmak. Ama insan istedikten sonra çölde açan yabani bir çöl gülü bile olabiliyordu.

Ustam demiş ya "Dünya bir han konan göçer"

Ya bir yere konamadan, aradığını bulamadan, hiç aranmadan bu dünyadan göçenler? 

Onların ahı mıdır yaz günü toprağı ıslatan yağmurun şiddeti?

İnsan, seçsin diye kendi kaderini Tanrı insanoğluna yollar çizermiş. Yola çıkmayı tercih etmeyenlerle yarı yoldan dönenlerin de ahı var mıdır acaba yolunun sonundaki güzelliğe kavuşabilmek için can havli ile koşanların ayaklarına dolanan taşlarda?

Peki payı var mıdır hiç anlamadığım bir dilde, sırf ezgisi beni sılada bir sabah köyümü düşürdü diye aklıma; gittiğim her yere benimle gelen bu düşünceler denizinde savrulup duruyor olmamda?





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,