Aynadaki Akis

 

Oturup yaz demişti bana, 

Bir başkası okuduğunu anlasın diye değil üstelik! Bir kez olsun kendi saçlarını okşamayı öğrenebil diye. Bu hayatta tanıdığım en acımasız kişiler yine ta kendisi insanın. Yani nasıl olur da bu ömrü kendisi dışında bir varoluşa adayarak yaşamayı seçer kişi? Hem sonra ne oluyor biliyor musunuz; siz kendi omzunuzu öpmediğiniz müddetçe kimse de gelip sizi omuzlarının üzerinde taşımıyor. 

Geç kalmaktan korkarsan geç kalırsın, yalnız olmaktan korkarsan yalnız. Ama mutsuz olmaktan korkmak bir yerde bırakıyor peşini. Çünkü tam manası ile hiçbir zaman mutlu olmayacağını kabul edeceğin bir hayat birikimi elde ettikten sonra, konunun asla mutlulukla ilgili olmadığını anlıyorsun. Yıllarımı "mutsuz ölmek istemiyorum" diyerek geçirdim. Ve günün sonunda mutsuz uykulara bırakarak kendimi! Ama şimdi ne önemi var ki! Ha şen kahkahalar atarak bitir bu günü, ha bekleyerek. Bir şekilde bitecek, bitecek ki yeniden başlayabilmek mümkün olabilsin. 

Sürekli arayarak ve asla tam olarak ne aradığını bilmeyerek geçen bir yaşam silsilesi, dilini bilmediğin bir türküyü defalarca başa alarak dinlemeni, her başa alışta farklı bir cümlenin tınısında ağlamanı sağlayabilir mi? Elbette! Çünkü hissettiğini, bildiğin bir dilde konuşmak yetmez. Anlamak, bilmek değilmiş, öğrendim.

Oturup yaz demişti bana,

Yazmak öyle düşündüğünüz kadar da matah bir şey değil üstelik! İnsanlar ya kendini bulur yazdıklarınızda ya sizi arar. Her ikisi de okuyarak anlaşılacak şeyler midir? Hayır.

Ama yine de yapabiliyor muyum? Kendi başımı, kendi göğsüme basabiliyor muyum? Hayır. 

Bir tek kendimi bırakıyorum kapının dışında, bir tek kendime sabrım yok, avuç içi kadar kalbime bir tek kendi sevgim yük geliyor, en çok kendime haksızlık etmenin verdiği vicdani yük ile en çok kendime kızmanın kırgınlığı husumeti olan iki kardeş gibiler.

Tüm bunlar keder dağıtan cümleler silsilesi olabilirler, yanyana gelince uyum içerisinde dans etsinler denilerek yazılmış olabilirler, boşlukta savrulan genel geçer cümle öbekleri olabilirler. Ama benim bu çağın insanlarından anlaşılmak gibi bir beklentim kalmadı(!)

-delicesine istediğim bir şeydi üstelik bu, yıllarımı doğru anlaşılmak uğruna harcadım, işte insan bir yerde vazgeçebilir dilediklerinden, çünkü bir gün biri gelir siz devamını getirmeden cümlemizi tamamlar, anlamayı bilmekle yoğurur, siz bilirsiniz ki doğru kişi geldiğinde anlaşılmak için çırpınmanıza lüzum kalmamıştır!-

Velhasıl konunun özünde böyle bir beklentim kalmadığı için bir köşede hüzünlenip, bir yerde kendine acıyan bir duygudan kurtularak kahkahalarla, umutla gelecek hayalleri kurabiliyorum. 

Bu acımasızlıkla üstesinden gelmem mümkünsüzlük kıyısı olurdu o yüzden kendimi onun kollarına bıraktım 

Bakın bu "sizi yok edecek gücü birine vermek ve onun sizi yok etmeyeceğine güvenmektir"

İnsanız, elbette herşey bizim istediğimiz gibi olsun istiyoruz. -etimle kemiğimle istiyorum bunu- Ama benim yaşam çizgim hiç düzlük görmeden hep dik yokuşlu ve taşlı, oldukça yağışlı bir güzergahta ilerlemekle meşhur olduğu için, güneşli ve çiçekli yollar görmek beyin damarlarımda korkuyu tetiklemenin ötesine geçemiyor.

Bu kendine acımak değil ama keşke biraz öyle olsaydı. Kendi ellerimi tutup bu ince ve oldukça eski köprüden geçerken korkma kızım diyebilseydim. Bazen aynaya bakarken, karşımda sarı elbisesi ile saçları iki kulak toplanmış o çilli kızı görüyorum. İşte o anlarda sırtıma tırnaklarımı geçirmek pahasına kenetlenerek sarılmak geçiyor içimden. Onu kendimden korumak istiyorum. "Kimseye söylemediğimiz ne çok şey yaşadık" demek geçiyor içimden. Kanı kurumuş, kabuğu düşmüş yaralarımızın izlerinin üzerinden parmaklarımızı gezdirdik kimseler görmezken, işte o anlarda gözlerimin önünde ışıklar patlıyordu. Ve sarı elbisesi ile karşımda salınan bu küçük kız çocuğu dünyadan bir haber; ne yaparsa yapsın bunları sırtında bir yük gibi taşımaya mecbur, yaşayacaklarından bir haber, savunmasız, ne çok yakacaklar canını..

Oturup yaz demişti bana,

Ben yine de kendi kendime konuşmayı bir minnet belledim! 

Hayat hiçbirimiz için kolay değil ve herkes kendi yazgısının peşinde. Ama yine de güzellikler bahçesinde görmekten alıkoyamıyorum kendimi. Evet, etimle, kemiğimle hayal ediyorum! Yeni yaşamımın her detayını özenle işlenmiş bir iğne oyası gibi; incecik, narin bir nakış gibi işlemekten alıkoyamıyorum oluşuma tutunuyorum. Yine de delicesine istiyorum. Koşmayı, koşup kavuşmayı, yeniden ona tutunmayı delicesine istiyorum. Ne kadar acı ve ayrılık görmüş olursak olalım dudağımın kenarına bir gülümseme yerleştirmeyi başarmış olmasını normalleştirmiyorum -ki güzelliği sıradanlık güdüsünde kaybolmasın, bunca çirkinliğin arasında solmasın..-

Hayatımın akışı karanlık ve nem kokan bir kuyudan çıkıp kavak ağaçları ile bezeli bir nehire kavuştu, her zerresinde çok mutluyum, sadece geçen gün sesini sesimde dans ettirdiğim anlardan birinde şöyle demiştim "çok mutluyum, sadece istemsizce mutsuz yazılar yazıyorum, demek ki henüz içimden akıtmam gereken daha çok mutsuz cümlem var" 

Halledeceğiz, demişti. Bu hallettik bile demektir.


 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,

Tanıdığım bir ağaç var,