İç Konuşmaları - V

 Senelerce aynı yolu gidip gelmek gibi yaşam. Her gidişte farklı bir değişiklik olduğunu sezecek kadar iyi tanımak o yolu, çatlaklarını görmek, yolun kenarında bütün görkemi ile kendine hayran bırakan kalenin her geçen sene giderek erimesini izlemek, suların çekildiğine üzülmek ve mezarlıkta ziyaret ettiklerinin sayısının artması. Her gidişte dün gibi anılardan konuşmak ve asla bir öncekinde bulduğun sevinci bulamamak. Bir eşikten geçince çocukluğuna dönmek. Zaman makinasında yolculuk etmek gibi. Her birimizin bir yere savrulduğu bu yaşam mücadelesinde bir masaya sığmaya çalışmamız. Daha mı çok gülerdik eskiden, şimdi daha çok mu susar olduk? Yemeden doyduğumuz günler gelmiş, biz hiç fark etmemişiz. Sıkıca sarıldığımız her an için birer gözyaşı akıttık. Daha dün çocuktuk bugün çocuk sever olduk. Elinde büyüdüğüm herkesin yüzünde yaşlılık çizgileri oluşmuş, görmek istemediğim için bununla yüzleşmeyi hep ertelemişim kendi içimde. Ölümü hatırlamak için mezardan ot mu çekmemiz gerekiyormuş? Salyangozlar sarmış mezar taşlarını - işte benim sustuğum, kafamın içinin susmadığı bir an daha-

Masadan büyükler kalkınca, dilini anlamadığımız bir türkü çalınca, herkes kendi içinden konuşmaya başlayınca -biliyorum bazı sessizlikler çok gürültülüdür- herkesin dudakları ile parmakları arasında bir sigara, sigaranın dumanı ile ateşi arasında bir kaç dakikalık düşünme payı.. Kendi hikayesini gözlerinin önünden geçirdiği anlar insanların; kadehini kaldırdıkları ile kaldırmak istediklerinin arafında kalması, hüznün hepimizi ele geçirdiği yerde özümüze dönme arzumuz ve ne olursa olsun acısıyla kaybıyla kalkıp oynaması omuz omuza..

Vaktin, önemini kaybettiği geceleri özlemişim ve güvende hissettiğim anları, öyle umarsız bırakmayı kendimi, insan olan insandan çekiyor ama kırk da kötü olsa aile herşeydir derlerdi, sarmaş dolaş kucakladık dolunayı ve kalbimiz yorgun, zihnimiz bulanık, binlerce belirsizlik içerisinde uykunun kollarına bıraktık kendimizi. Yeni günü birlikte kucakladığımız bir kaç günü birlikte sonlandırdık. Sırası gelen yoluna çıktı. Önce el sallayan sonra ardından su dökülen olduk. Hayat gibi. Bir daha ne zaman geleceğimizi, birbirimizi ne zaman göreceğimizi, birbirimizi gördüğümüz an neler yaşamış olacağımızı bilmeden bir çare sarıp sarmalayıp Yaradana emanet ederek. 


*


Masa da masaymış ha, diyordu ya Cansever.. 


*




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,

Tanıdığım bir ağaç var,