Ne olduysa o kırmızı monttan sonra oldu , demiştik biz uzun süre. Hayatını alt üst ettin , demişlerdi onlarda. Hayatımın altından cennet suları akıyormuş meğer, kurak bir toprak üstünde yaşarken bundan haberdar değildim. Bu yıl yeni bir yaş aldım, onbir kilo verdim, hayatımda ilk kez bu yıl gittim lunaparka. İnsanlar eksilttim hayatımdan -yeni insanlara yer açtım- Çok ağladım, çok yürüdüm, çok yazdım. Gün doğumlarını yakaladım. Yağmurlu günlerde şemsiye taşımaktan hiç haz duymuyorum ama ilk kez şemsiyem ile yürüdüm yağmurda. Saçlarım çok uzadı, bir iki tel beyazım bile çıktı. Kafamın içi aylarca susmadı, Hem çok konuştum hem hiçbir şey anlatmadım insanlara. Bu yılın kahrını da neşesini de en çok iş arkadaşlarımla bölüştüm. Ne kadar ağladıysam o kadar güldüm. Öyle ki artık ağlanacak şeylere de gülüyoruz. - ve oldukça yüksek ses çıkartarak çalıştığım için üzgünüm, bu da bir çeşit terapi oldu bana - Ankara'ya bu yıl da gidemedim. Taşa döndüm zannederken kalbimde çiçekler...
Dizlerini karnına çekip ellerinle sarmışsın, Gece üç, dört Bir günün değil bir yaşamın yorgunluğu bu. Öyle uyuyarak da geçmiyormuş üstelik. En hazırlıksız anda yüreğine görünmez bir bıçak sızısı saplayabiliyormuş. Konuşan bir zihne sadece susmak fayda etmez. Bazen daha çok konuşup, o ne dediğini bilmeyen sesi bastırmak gerekir. Bu gerçek bir yaşam yorgunluğu olabilir mi peki? Olabilir. Herkesin sınavı kendine özgü. Herkesin yükü kendine ağır. Durup karşısında, canı acıyanın acısını hafife almak ancak acizlere yaraşır. * Anlatmam derdimi dertsiz insana, Dert çekmeyen dert gıymetin bilemez Kendini sevmek uzun bir yol, yolculuk etmesi çetin bir yol. Bu sebeptir ki her zaman insanın insana sevgisini kutsadım. İnsanın kendini sevmesi bile bu kadar zorken, dedim. Dünya üzerinde bir benzeri daha olduğuna inanmadığın birini sevmek müthiş bir cesaret! Kendinde tahammül edemediğin ne varsa baş göz üstüne diyorsun. Bir başkası yapsa aynı davranışı saniye düşünmeden yoldan saparı...
Çiçeğe "unutmabeni" ismini veren insanoğludur inceliğe olan inanca tutulduğum dal. Hâlbuki ne kadar zor inceliğin dengesini koruyabilmek. Beklentilerini ve duygularını taşıyabilmek. Bazen kendini bazen de dünyanı var edenleri sırtlayabilmek, Olanı olduğu gibi aktarabilmenin çabasını vermek insanoğluna, Tanrıdan dilemek seni duymasını, seni anlamasını, seni pamuklara sarmasını.. -İstemenin sınırsızlığına inanarak gönlünü ferahlatarak- Bütün bunları zihnimin kalabalığı ile konuşurken, kafamı kaldırıp yolun karşısına baktım. Çırılçıplak duruyordu karşımda. Halinden memnun değildi. Çünkü kendi tercihi olmayan bir sonucun üzerinde yarattığı ağırlığı taşıyordu. Sonbaharda yapraklarını çok döktüğü için bu büyük ağacın tüm dallarını budamışlardı. Çünkü yazın o ağacın gölgesinde serinlediklerini, güzün ilk günleri gelir gelmez unutmuşlardı. Yeşil renkleri sarıya dönüp birde yerlere dökülen yapraklarını toplamak zorunda kaldıklarında; güzün de gelip geçici olduğunu göz ardı edip kesm...
Yorumlar
Yorum Gönder