Kara Camışlar
Biz eskiden radyolardan türkü hikayeleri dinlerdik. Aslını sorarsanız biz hala radyodan türküler dinleriz ancak artık hikayelerini anlatmıyorlar. Silinmesin hafızamızdan, ben buraya denk geldiğim eski bir Erzurum ezgisinin anısını bırakayım.
Erzurum'un köylerinden birinde bir çoban, çoban dersiniz ama dal gibi, kaşı ayrı kara gözü ayrı kara yakışıklı bir genç. Kimi kimsesi yok ama çobanın.Biriktirdiği üç kuruşla, bir göz ev yapmış kendine. Bir de nişanlısı var güzelliğinde bayram sevinci yaşadığı. Heyecanla düğün gününü bekleyen çoban sürüyü önüne katıp, dağ, bayır dolaşırken bunları düşler; kendisine şöyle lacivert bir takım diktirmeye karar verir. Köy yeri . "Güveyinin elbisesi eski" demesinler, diye içinden geçirirmiş.
Derken düğün günü gelip çatmış, bir yanda davul zurna, bir yanda saz söz. Köylü bir can gibi olmuş çobanın düğününde. Herkes düğünün sahibi, çoban deseniz içi içine sığmıyor. Bir yandan da aklı sığırlarında ama. Sabahın seherinde vurmuş sığırları bayıra. Başlarında da bir çocuk var yerine bakan. "Allah vere bir aksilik olmasa. Elin ekinine girip, ziyan vermese hayvanlar. Vuruşup birbirini yaralamasa camışlar" diye geçiriyor içinden.
Davullar hızlı hızlı vuruyor, akşam yakın, gelin geldi gelecek. Çoban köy meydanında gelin alayını beklerken uzaktan camışları emanet ettiği çocuğu görüyor. Nefesi kesilmiş bağırıyor öteden "Seyfettin emmilerin camışıyla, Menco dayının camışı birbirine girdi. Kıran kırana düvüşüyorlar"
Aklı gider çobanın, ne yapacağını bilemez. Davul sesini de gelini de unutur koşmaya başlar meraya doğru. Girer kavga eden camışların arasına. Camışlar dövüşe dövüşe bayırdan aşağı inmişlerdir. İki camış birbirinden yüz metre kadar uzaklıkta, ayaklarıyla otları kazıyor. Adeta alev fışkırıyor burunlarından. Çoban geçiyor iki camışın ortasına,her zaman yaptığı gibi kollarını açar iki yana lakin bu çoban eski çoban değil ki! O eski giysiler yerini lacivert bir fiyakaya bırakmıştır. Bu giysilerle camışlar tanıyamazlar çobanı. Camışlar iyice eşinip, hızla koşmaya başlarlar. Çoban ortalarında, kendinden emin duruyor. Her zamanki gibi, gelip bir metre yakınında duracaklar diye bekliyor haraketsiz. Lakin bu kez öyle olmuyor, çobanı tanıyamıyor camışlar, kokusunu alamıyorlar. Öyle bir vuruşuyorlar ki, aradaki çobanın kemik sesleri geliyor. Sonrası derya deniz gibi kan.
Haber köye ulaşıyor, gelin havası çalan davullar susuyor, köylü susuyor, dalda ebabil susuyor.
"Kara camışları vurdum bayıra" türküsüne dil oluyor kalabalık içersinde duran bir ozan.
Kara camışları saldım bayıra
Döğüşü döğüşü indi çayıra
Deyin güveye de gele ayıra
Güveyin işini mevlam kayıra
*
Bir oda yaptırdım döşetemedim
Üç günlük ömrümü beş edemedim
Zalim felek ile başedemedim
Bu kara bahtıma küsmüş giderem
Yorumlar
Yorum Gönder