İç Konuşmaları - X
Halinizi anladığını ileri sürdüğünüz şu insanların yüzüne bir bakın! Tüm aksinizi görürsünüz bu gözlerde. Bakışlarını sizden uzaklara dikmiş bu insanların gözlerinde bir damla pınar etmezsiniz ve bunu idrak ettiğiniz o ilk an, içerinizden kopup bilmediğiniz bir mekana yolculuk etmiş gibi olursunuz. Havayı donduran bu soğuk altında çelimsiz bir beden, rüzgarın savurduğu yöne doğru oradan oraya savrulup gider. Çehrenizi kaplayan tebessümle, dışa çıkmak isteyen ruhunuz arasında bir yerde sıkışıp kalırsınız.
Ama yine de her halükarda olduğu gibi bir umut zerreciği gözlerinizi yeni güne açar. Kim bilir belki de içerimizdeki duvarlardan arta kalan kalıntılar da yok olur, kim bilir...
Bir denize koşar gibi koşabilirdik birbirimize. Ayaklarımızı yaktığı için kumlar, denizin serin suyuna koşmak gibi bir koşmak da değildir bu! Maviliğin de, derinliğin de, tuzun da özgürlüğü olmak gibi bir sevinç olurdu.
Belki su kaçardı genzimize, parmak uçlarımıza dokunan balıklar ani paniklere meyil verirdi ama olduğu gibi kabul etmiş olanlar denizi; işte onlar yaşıyor gerçeklerin özünü!
Gözler en çok görmediğini özlermiş meğer. Doymak ne mümkün aşka, ama doyasıya yaşamanın yolu geçermiş bakmaktan...
Vakitler ve mekanlar ve insanlar yokken ve hava da bir sükunet asılı kalmışken ve çabasız bir yolu arşınlamak mümkün değilken,
* yaslan göğsüme sevgilim
benim gönlüm gök gibidir, açık deniz gibidir
(* Erdem Bayazıt)
Yorumlar
Yorum Gönder