Âşık Veysel Şatıroğlu


Bu cihan-ı cennetin han kapısına mitil seren Veysel!

Eskimiş mintanının yakalarına dünya yükünü sırtlamış Veysel!

Sazına gözünü vermiş, çaldıkça yaş akıtmış Veysel!

Anadolu çocuğu, Sivas’ın mor sümbülü, kanatsız bülbülü…

Aşık Veysel Şatıroğlu.






Âşık Veysel Şatıroğlu (25 Ekim 1894 Şarkışla, Sivas / 21 Mart 1973 Sivrialan, Sivas)

 

Veysel, gören gözlerini dünyaya Sivas’ta açtığı gibi, âmâ (Arapça; görme engelli) gözlerini de Sivas’ta yummuştur. Avşar boyunun Şatırlı obasına mensup olan Âşık Veysel Türk halk ozanıdır.

Veysel, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığından iki kız kardeşini kaybettikten sonra kendiside yedi yaşında bu hastalığa yakalanmış ve hastalıktan dolayı iki gözünü de kaybetmiştir. İki gözünü de kaybeden Veysel'e babası, oyalanması için bağlama almıştır. Âşık Veysel önce başka ozanların türkülerini çalmaya başlayarak ozanlık dergâhına da ilk adımını atmıştır.

Veysel’in görmeyen gözlerinden dolayı pek de kolay olmayan bir hayatı varmış. Anası, babası en büyük dayanağı olmuş. Avuç içleri ile dünyayı gören Veysel’e bu uzun, bu ince, bu zorlu yolda ailesi en büyük dayanak olmuş. Lakin ahir hayattır demişler ve kendilerinden sonra  yalnız kalacağını düşündükleri  Veysel'i akrabalarının kızı olan Esma ile evlendirmeye karar vermişler. Düğün alayı kurulmuş, Veysel sadece hayatına, evine değil gönül gözü ile gördüğü, üstüne titrediği karısını gönül tahtına da almış. Yüce bir sevda beslemiş Esma’ya. Lakin olumsuzlukların peşini bırakmadığı Veysel, ilk önce yeni doğan erkek çocuğunu, daha sonraları ise anne ve babasını kaybetmiş. Esma evlendikleri ilk günden beri söylenir dururmuş Veysel’e,  ‘böyük şehre gidelim’ diye lakin Âşık Veysel bu konu her açıldığında oldukça keskin bir şekilde reddediyormuş. ‘Benim dünyam bu kadar Esma! Ben burada görüyorum, buradan çıkarsam kör olurum...’  

Derken zamanlardan bir gün sabaha karşı Esma bohçasını aldığı gibi yâdına düşürdüğü adama kaçmış.  Soluklanmak için bir çeşmenin başında durmuşlar. Yorgun düşmüşler. E tabi açlar, ceplerinde bir kuruş para dahi yok. Derken Esma çoraplarını çıkarıyor ve bir bakıyor ki içinde bir tomar para... Yaban ellerde kurda kuşa yem olmasınlar diye Âşık Veysel karsı Esma’nın çorabına elinde avucunda kalanı koymuş.

Karısının başka birisine kaçması sebebi ile 2 aylık kızıyla baş başa kalan Âşık Veysel daha sonra kızını da kaybetmiş.

Dünyası başına yıkılmış elbet!

 

Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel 1931 yılında yapılan Halk şiirleri bayramı ile hayata tekrar tutunmuştur.

Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel'in hayatındaki önemli isimlerden bir tanesidir.  Eserlerini ilk kaleme alan kişi Ahmet Kutsi Tecer olmuştur.  Âşık Veysel’in Halk edebiyatında hak ettiği yerlere gelmesi ve eserlerin kaybolmayarak gelecek nesillere aktarılması için canla başla çalışmıştır.

Köy Enstitüleri'nde saz hocası olarak çalışmaya başlayan Âşık Veysel, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde eğitimler vermiştir.

Hayatına  Gülizar isminde bir kadın almış ve onunla evlenmiştir.

1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından maaş bağlanmıştır.





Kör gözleri karşısında, gören gözlerimizin kifayetsiz kaldığı büyük usta dünya denen bu viranede gönül gözünü ile dem sürmüştür… O kör değilmiş, meğer kör olan bizmişiz...

Yüce gönülü karşısında gören gözümüzden utandığımız Veysel 1973 senesinde yakalandığı akciğer kanseri nedeniyle dünyaya gözlerini yummuştur.

Yetmiş sene karanlık bir dünyada yaşayan Âşık Veysel “benim sadık yârim kara topraktır” diyerek aslen hepimizi anlatmıştır.

  

 

Hadi gelin bize neler anlatıyor kulak verelim;

 

 

dost dost diye nicesine sarıldım

benim sadık yârim kara topraktır.

beyhude dolandım, boşa yoruldum

benim sadık yârim kara topraktır


nice güzellere bağlandım kaldım

ne bir vefa gördüm ne fayda buldum

her türlü istediğim topraktan aldım

benim sadık yârim kara topraktır


koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi

yemek verdi, ekmek verdi, et verdi

kazma ile dövmeyince kıt verdi

benim sadık yârim kara topraktır


Adem’den bu deme neslim getirdi

bana türlü türlü meyve bitirdi

her gün beni tepesinde götürdü

benim sadık yârim kara topraktır


karnın yardım kazmayınan, belinen

yüzün yırttım tırnağınan, elinen

yine beni karşıladı gülünen

benim sadık yârim kara topraktır


işkence yaptıkça bana gülerdi

bunda yalan yoktur herkes de gördü

bir çekirdek verdim, dört bostan verdi

benim sadık yârim kara topraktır


havaya bakarsam hava alırım

toprağa bakarsam dua alırım

topraktan ayrılsam nerde kalırım

benim sadık yârim kara topraktır

bir dileğin varsa iste Allah’tan

almak için uzak gitme topraktan

cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan

benim sadık yârim kara topraktır


hakikat istersen açık bir nokta

Allah kula yakın, kul da Allah’a

hakkın gizli hazinesi toprakta

benim sadık yârim kara topraktır


bütün kusurumu toprak gizliyor

mehlem çalıp yaralarım düzlüyor

kolun açmış yollarımı gözlüyor

benim sadık yârim kara topraktır


her kim ki olursa bu sırra mazhar

dünyaya bırakır ölmez bir eser

gün gelir Veysel’i bağrına basar

benim sadık yârim kara topraktır.

 

Saygı ile...

 



  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Denize dökülen bir pınar gibi,

Kanadın da kaderi kırılmak,

Tanıdığım bir ağaç var,