Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Cennet bağının gülleri,

Resim
 Herkesin çatısı kendisinin cenneti. Hele bir de sağsa, sağlıklıysa tüm sevdikleri; bir kez olsun sevilmenin ve arzulamanın o keskin ve iz bırakan tadını aldıysa, değmeyin keyfine. Hergün eve tek parça dönebilmenin kekremsi bir hazzı bile kalırdı damakta. Ne fark eder, ha baş ucunda ha dünyanın öbür ucunda.  Ben karanlıkta bırakamayacak kadar seviyordum onu, o da gelip benim karanlığımın ışığı açıyordu. Pencereyi aralıyordu nefes alabilmem için. Bir başkasının çatısını merak etmiyordum. Bana ait olan herşeyin muazzam bir vazgeçilmezliği vardı.  Parmak izi gibi bir şeydi bu aramızda yaşanan. Herkesin hikayesi kendine özgüydü elbet ama bu bambaşka bir esintiydi sanki. Çok uzun zaman karşı kaldırımdan izlediğim; minik çakıl taşları ile bezeli, uzun kavaklarla sıralı bir nehir yoluydu. Ve ben bir türlü yolun karşısına geçememiştim.  Ama zamanında ayağıma dolanmaktan korkan Taş, artık bana sarılmak istemişti ve ben çok uzun zaman beklemiştim bu anı ve o taşı göğsümde bir...

Denize dökülen bir pınar gibi,

Resim
Ne olduysa o kırmızı monttan sonra oldu , demiştik biz uzun süre. Hayatını alt üst ettin , demişlerdi onlarda. Hayatımın altından cennet suları akıyormuş meğer, kurak bir toprak üstünde yaşarken bundan haberdar değildim. Bu yıl yeni bir yaş aldım, onbir kilo verdim, hayatımda ilk kez bu yıl gittim lunaparka.  İnsanlar eksilttim hayatımdan -yeni insanlara yer açtım- Çok ağladım, çok yürüdüm, çok yazdım. Gün doğumlarını yakaladım. Yağmurlu günlerde şemsiye taşımaktan hiç haz duymuyorum ama ilk kez şemsiyem ile yürüdüm yağmurda. Saçlarım çok uzadı, bir iki tel beyazım bile çıktı.  Kafamın içi aylarca susmadı,  Hem çok konuştum hem hiçbir şey anlatmadım insanlara. Bu yılın kahrını da neşesini de en çok iş arkadaşlarımla bölüştüm. Ne kadar ağladıysam o kadar güldüm. Öyle ki artık ağlanacak şeylere de gülüyoruz. - ve oldukça yüksek ses çıkartarak çalıştığım için üzgünüm, bu da bir çeşit terapi oldu bana - Ankara'ya bu yıl da gidemedim. Taşa döndüm zannederken kalbimde çiçekler...

İçimizdeki koşmak arzusu,

Resim
 Umut etmekten yorulunca bir ağacın gövdesine yaslanıyorum. Ellerim var, ellerimle tutuyorum ağacın gövdesini, Şükür diyorum. Avuçlarıma bakıp devam et, diyorum. Umut etmeye ve gövdesine yaslandığın ağacın kovuklarına sarılmaya, devam et. Ömrüm, incecik şeffaf bir iplik üzerinde yürümeyi bıraktığım bir yaşa evrildi. Olumsuzluklar paçamıza yapışmış keneler gibi peşimizi bırakmazken; insan denize kıyısı olan bir evin, beyaz duvarları arasında, anadan üryan gezmenin özgürlüğü ile tanışıyor ve işte hikaye tam olarak böyle başlıyor. Öyle hırpalanmış ki ruhum sorun sayılmayacak konularda bile "dünyam yıkılacak mı yeniden başıma" diye korkuyla odalara kapatıyorum kendimi. Gelip ışığı açsın diye bekliyorum. Herşey kötüye gidecek olsa dahi beni karanlıkta bırakmasını istemiyorum. Bir yaşamın değil bir yaşın yorgunluğu bu.  Hâlbuki kendimi sırt üstü geriye doğru bırakmak; korkmadan, tereddüt edip ardıma bakmadan.. En çok neye ihtiyacın var, bu kördüğüm olmuş hayatından ne istiyorsun...