İç Konuşmaları- XIII

İnsan kendinden kaçamaz da dertlerini başkalarının acılı ağıtlarına yükler ya, ezgisinin güzelliği sözlerinin ağırlığını hafifletirmiş gibi gelir insana. Sonra her kıtasında kendi gerçekliğinden bir parçaya rastlar ve bu uzun zamandır görmediğin tanıdık bir yüzün karşına çıkması gibidir. Gönül koyduğun insanın ölüm haberini almak gibidir. Bazen gözünden yaş akmaz da ciğerine hançer saplarlar. Yüce Rab ölümü dağlara taşlara vermiş dayanmamış da insanoğlu unutmanın ihaneti ile omuzlamış ya, unutmak bazen kifayetsiz kalmaktır. Bazen bir köşe başı, bir kaldırım taşı, bir romanın kıvrılmış sayfası yitip gidenleri de yaşarken öldürülenleri de etiyle kemiğiyle diriltir karşında. Öylece bakarsın yıllardır görmediğin yüzlere. Sarılsan ellerin boşluğa savrulur hani. Aslında mümkünken imkânsıza çevrilen her ilişki içinde kendini haklı görmenin küstahlığı ile dönüp bakmaya tenezzül etmezsin de tırnağı taşa değse karlı dağları aşacak bir güç çöreklenir yüreğine. Ve bunu her şeyi mü...